Geçen hafta ödevim hayatımı toparlamaktı, tüm tökezlediğim yerlere dönüp bir kez daha denemem gerekiyordu. Bu kez duygularımı harcamadan, bastırmadan, kendime kızmadan, kafamı kırmadan. Azıcık mantıklı çenemi susturup ne hissettiğimi duymam gerekiyordu. Duymam, dinlemem, dinlediğimi anlamam, anladığımı değerlendirmem, değerlendirmelerimi ifade etmem…
Ya da tam tersini yapacaktım. Tüm sinir krizlerime, hönkürerek ağlamalarıma, ciyak ciyak bağırmalarıma dönebilirdim; gidip kendi başımı okşayacaktım, kendimi dizime oturtacaktım, sarılıp sakinleştirecektim, öpüp yumuşatacaktım, ‘geçti’ diyecektim… ‘Geçti, merak etme hepsi düzelecek’…
Her ikisini de yapmadım. ‘Kalk gidelim’lerim, ‘otur yerine konuşalım’larımla kavga etmekten yorgun bıraktı beni, yine kendime atıl kaldım, yine faydam olmadı kendi derdime. Yine gömdüm kafamı, yine kıyametin bu aralar kopmasını bekledim, yine gündüz hayallerde gezdim ve gece kafamda sonuçsuz diyaloglarlarla uyuya kaldım.
Neden bilmiyorum ama sanki artık ben bile kendimi anlamıyorum. Ve her daim kafam kör kütük, ezberden olsa gerek, hep anlaşılmayanı suçlu sayıyorum. Kendimi suçladıkça da sevemiyorum, sevemediğim kendimi de artık dinlemiyorum.
Gel kendim, otur yanıma, azıcık nefeslen. Anlat bana neden kendine öfken?
O öfke taştı, seni aştı ve her yere bulaştı. Bir anda kötü cadı oldun, kendi masalını ararken.
Ödevimi yapamadım. ‘Yapmam gereken’lerim, ‘içimden gelen’lerimin kafasını gözünü yararken, yokluk içinde bıraktı beni, yine kendime yabancı kaldım, yine alakadar olmadım kendi derdimle. Yine doğruyu kafama göre belirledim, yine şüpheleri ertesi güne bıraktım, yine konuşurken hislerimi hapsettim ve hissetmeye meylettiğimde kendime kızarak uykuya daldım.
İyi saydığım tüm özelliklerim sahte sanki. Hepsi şartlı tahliyedeki katiller. Yeniden hapse girme korkusu ile hesaplı kitaplı gelmişler. Daha fazla başımı derde sokmamak için var gibiler. İçimdeki tüm sevgi emanet belki, sahibi gelince alıp gidecek sanıp sahiplenemiyorum. Benim olmayan kalbim kaskatı. Hiçbir aşk da benim değil, benim için değil, bana özel değil, bana göre değil.
Kötü huylarımın hepsi de üzerime tam oturuyor. Herkes ilk bakışta farkediyor, ta uzaklardan dahi görülebiliyor. Sanki genetikmiş gibi her biri hep benimlelerdi. Hiçbirini ne inkar ettim ne de gizledim. Bilakis onlara empatim hep yüksekti, yanlış anlaşıldıklarına hükmedip yardım ve yataklık ettim. Ellerimle büyüttüm belki ellerimle iyileştirmeye çalışırken. Kendi ellerim onları ehlileştirmeye yetmezdi ve yetmedi zaten. Başka eller hep emanetti, hepsi biraz kaldı sonra kendi derdine daldı.
Ama artık ödevimi yapmalıyım. ‘Hayal’lerim, ısrarla ‘mecbur’larımdan güçlüyken, geç kalsam da bu yola çıkmalıyım, yine kendime açık olacağım, yine içimdeki sevgiyi koruyacağım. Yine yarın güçlü kalkacağım, yine nazik kalmak için cesur olacağım. Yine sadece kendi doğruma ikna olmayıp hakettiğime razı dualarımla uykuya dalacağım.
Ödevimi yapmalıyım. Bu öyle teslim süresi geçti diye kenara atılabilecek ödevlerden değil. Geç kaldım demeden, aferin beklemeden, kendime çok yüklenmeden, kimse farketmeden… Yarın değil bugün yapmalıyım.