Bir şarkının da dediği gibi ‘Değişiyoruz ve aynı kalıyoruz’. Bugün yirmi beş yıl önceki bir arkadaşımdan aldığım e-posta yıllarca kendimle uğraşıp değiştim sandığım bir konuda suratıma bir baba tokatı gibi çarptı. Yasemin’in sözleri ile ‘Sen çocukluğumuzda biraz zordun; kırgınlıkların, hassasiyetlerin vardı. Bazen alay ederken, bazen dalgayla kalkan yapar bizleri zorlardın. Ergenlik dönemiydi gerçi o zamanlar ama herhalde şimdi de zorluyorsundur karşındakileri. Ama senin yakının olmayı başarabilen senin neyi, neden yaptığını hep biliyordur ve seni sen olduğun için seviyorlardır eminim.’
Kendimle ilgili bitmek bilmeyen acımasız değişim çabalarımın sonunda başladığım noktada ve hatta muhtemelen çocukluğumun bir travmasında takılıp kalmış olduğumu bilmem epey cesaret kırıcı.
Artık üşenmeden bu cümleleri öğelerine ayırma vakti.
Kırılganlıklarım ve hassasiyetlerim hep oldu. Kimin yok ki? Ama hepimiz o kırılganlıklarla baş etme yolunu öğrendik büyürken. Kimimiz gizlemeyi öğrendi, kimimiz söylemeyi… bazılarımız drama kraliçesi oldu, bazılarımız takılmıyor gibi yaptı, kimimiz kırılganlıklarını mantığına yatırdı geceden ve sabah tertemiz bir güne uyandı, kimimiz kininde, kimimiz duygularında boğula boğula nasır tuttu. Hepimiz kırılsa da dağılmama yolunu buldu.
Kırılganlık güzel bir şey; nazik olan kırılır, gerçekten değer veren kırılır, güvenen ve seven kırılır. Kırılmayan, hassas olmayan insan demek ki senden çok uzaktır. Ben çabuk kırılırım ve kırılınca içimdeki küçük kız odasına kaçıverir ve kapıyı kapatıp yatağında ağlar. Sesi başka odadan duyulmaz, o yüzden zordur kırgınlığım. Odama her kaçtığımda peşimden gelmek gerekir hasarı önlemek için. Çocukken böyle öğrendim. Yanlış öğrenmişim.
Doğrudur; alay etmeye başladıysam ve hatta dalgaya vuruyorsam, kaçamadığım için kalkanlarımı çıkarmışımdır. Bazıları tırnaklarını çıkarır kendini korumak için bazıları dişlerini… Başka seçeneğimiz yoktur zaten. Sadece cesurlar ya da çok bilge olanlar ilkel beyinlerine kırgınlık ulaşmadan duruma müdahale edebilir. Ben ergenken de edemezdim, şimdi de edemiyorum. Kırgınlıklarım öfkeme ve öfkem de düşüncelerime vuruverir. O zamanlar tek kurtarıcım beni oradan kaçıracak bir melektir.
‘Yakının olmayı başarabilenler’ kısmı enteresan. Bu bir başarı sayılır mı gerçekten? Bir ödülü var mı bana yakın olmanın, kim bilir… Hassasiyetlerimin ardında aslında karşımdakinin kırıklarını görebildiğim için belki, ve belki de o kırıkları sarmaya çalıştığım için yakınımda olmak iyidir, bilmiyorum. Başarı olduğunu iddia etmem ama zordur, o kesin. Yakınıma gelmek kolay ama orada olmak zordur.
Ama evet, yanıma kadar gelen ve bıkmadan bende kalan artık beni anlar. Çok da sever, sevdiğini hep belli eder ve destek olur. Artık kırgınlıklarıma şaşırmaz, yalnız ağlamama izin vermez. Pek çok garip tepkimin benim açımdan bir nedeni olduğunu bilir, tepkimi değil nedenimi görür. Öfkemi değil sevgimi görür. Odama girip saçımı okşayan ablam olur ve bana yol gösterir.
Dolayısı ile bu yirmi beş yıl önceki ‘ben’ özetinden artık istemediğim tek bir şey var; zor olmak. Eksenin öbür yanında ‘kolay olmak’ yok benim için, ‘anlaşılır olmak’ var. Kırgınlığı ifade edebilmenin yolunu bulmak, şaşırtmamak ve korkutmamak.
Bunun için de odana kaçmadan, dişlerini bilemeden kırgınlığının gözlerinin içine bakarak ağlayabilmek gerekir. Bu hiç öğrenmemiş olan için incelikli bir sanattır, beni zorlayan da budur.
Kararı verdikten sonra, önce her odasında ağlayabileceğin evini bulman gerekir. Onun için de kendine doğru yola çıkman. Bu yol yalnız gidilecek bir yoldur; eğer ki birinin senin elinden tutmasını, sana ışık vermesini ve belki sadece yol arkadaşın olmasını beklersen asla yola çıkamazsın. Ebedi gurbetinde kalakalırsın. Her sabah boşluğa uyanırsın, her gece soğukta uyursun.
Hiçbir canlı, en yakının bile o yolu kısaltamaz ve hiç bir güç yolda hasar almaktan seni kurtaramaz. Ama o yolu gitmen ve önce kendini bulman gerekir. Çünkü ancak o zaman başkasının da seni nasıl bulacağını anlarsın.
Ancak böyle değişirsin… ama korkma, yine de aynı kalırsın.
selam vermek istiyorum hata veriyor. size ulaşmalıyım, ama nasıl?