Tam onbeş yıl oldu sen düşeli.
Kimsenin kimseye yaşatıp sonra telafi edebileceği bir şey değil bu. Özür dileyerek affedilecek, öpünce geçecek, yıllar içinde hiç iz kalmayacak, yıllar sonra hatırlanıp ‘bunları da yaşamak lazımmış’ denilecek, üzüldük ama güçlendik diye düşündürecek bir şey değil.
Kaba, çirkin, sivri, kesici, delici ve kötü bir şey.
Hala kabuslarıma giren, tatlı bir rüya olmayı öğrenemeyen bir şey.
Onbeş yıl oldu. Önce en kötü anıları unuttum. Sonra arada iyileri de ufaktan sildi beynim. Sonra nasıl güldüğünü hatırlamaz oldum, kahkahanı. Sonra saçlarına dokunmanın neye benzediğini. Sesini hatırlıyorum, gülümsemeni, dişlerini, gözlerini, yüzündeki yara izini. Bana sarılmanı hatırlıyorum, kokunu, kollarını, ellerini. Kardeşin olduğumu hatırlıyorum, kardeşin ne olduğunu. Bana kızdığın anları hatırlıyorum, sana kızdığım çok az anı.
Onbeş yıl oldu. Hala başım sıkışınca yanımda ol istiyorum. Çok üzülüyorum olmadığın için, her seferinde çok üzülüyorum.
Senden on yıl daha büyüğüm halbuki. Sen bıraktığım yaştasın. Artık abla benim, artık ablan benim. Artık başı sıkışınca orada olması gereken benim. Sana kızmaması gerekenim.
Sen yokmuşsun gibi davranmak, varmışsın gibi davranmaktan daha zor. Dolabımda sakladığım iki parça eşyandan daha çoğunu bunca zaman içimde sakladım. Sakladığım saçların gibi dağıldı, toz olup tüm ruhuma yayıldı. Sen biraz ben oldun, ben biraz sen. Zamanla omuzuna yaslanmak için kendime dönen oldum.
Tam onbeş yıl oldu. Kapımızı yumruklayan bir polis memuru bizi uyandıralı. Gece eve gelecek misin diye merak içinde yatmayalı. Hiç umudumuz kalmayalı…
Şikayet etmiyorum artık, sen kendi seçimini yapalı, arkana bakmayalı lanet olası on beş yıl oldu.
Sevgin burada küçük kardeş, ne olursa olsun seni hep sevecek olanlar burada. Sen söylendiğime bakma. Ben sayende abla oldum.