Dün mütamadiyen dizimi vurdum. Nasıl oldu bilmiyorum, her yere vurdum dizimi. Banklara, kalorifer peteklerine, duvarlara. Öyle garip günler olur bazen. İki dizim de şişmiş ve mosmor, onları katlayamıyorum. Yani normal insanlar gibi diz çökemiyorum. İster istemez asiyim bugün.
En son dün akşam eve dönerken, tam bizim apartmanın köşesindeki ağaca çarptım, ama öyle böyle değil. Yani uzaktan ağacı gözüme kestirdim. Kendimi bir an çok hafif hissettim -ruh gibi- sonra ağaca konsantre olup içinden geçmeyi denemeye karar verdim. Daha hafifledim, soyutlaştım. Sonra hızla yürümeye başladım.
Yürüdüm, yürüdüm. Konsantre olmuştum. Yürüdüm, ve BAAMM! Yere yapıştım.
Ağacın tüm kıvrımlarını hissetmiş, kopmak istemiyle yanan dizlerimi zorlayarak, eve ulaştım. Sonra annemi ağlattım, babam geldi, beni ağlattı, bir süre kardeşimi bekledik, o geldi, onu ağlattık. Çok yorulmuştuk, uyuduk.
Zıplıyoruz, sıçrıyoruz oradan oraya. Neden bilmem, oyun diyoruz buna. Bir de onlar var. Onlar uçuyorlar. Sapanlar dolusu kaşıntı tozu atıyoruz üzerlerine. Oyun demiyoruz buna, sadece oynuyoruz. Bir bir yere çakılıyor onlar, “ha şöyle” diyoruz, “ha şöyle”…..
Sabah terle uyandık hepimiz. Hiçbir şeyden pişman değildik. Kötü olan bu değildi. Hepimiz programlanmış saatlerimizi geciktirmiştik. Buna rağmen, bir fırsat bulup her günkü yeminimi verdim kendime; “bugün seni arayacağım”.
Sonra evden fırladım. Ev demekten hoşlanmıyorum. Çünkü, tüm bencilliğimi orada saklıyorum. Tüm ümitlerimi, kendime dair her şeyi, seni de… Oraya gittiğimde, hepsi çullanıyor üzerime, orası onların evi, benim değil. Ben istenmiyorum.
Vapura kadar beynimde senle gittim.
Kuyudaydım. Bir sıçrayışta çıktım, önce bir çıkrık taktım kuyuya, gelecek sefere bana mektup atabilmen için… Ama şimdi özgürüm. Bir yunusum şimdi. Çevremde pek çok yunus var. Onlara bakıp “ne güzel şarkı söyler yunuslar” diye düşündüm. Peki ben? Söyleyemem. -Ama ben bir yunus değilim – Hayır, yunusum – Hiç olmadım – Hep öyleydim.
Günlerden, bugün.
Yunus muyum bilmiyorum.
Yine dünkü dürtü. Yok olmak istiyorum. Kimseye görünmeden seni aramak istiyorum. Sana da görünmemeliyim. Sana görünmek avantajlı değil, bunu biliyorum. Düşünmek istemiyorum. Hiçbir şey. Düşünmeye çalıştıkça hep aynı şey oluyor
Bu kez farklı bir şey yapmalıyım. Bugün bir şeyleri aşmalıyım. Her şeyi, bu lanet monotonluğu, bu amaçsız korkuları. Kıpırdamalıyım. Bugün mutlu olmalıyım.
Bir vadideydim, vadinin yamaçlarından… yukarıdan… her taraftan, aynı anda kayalar yuvarlanmaya başladı. Tam üzerime geliyorlardı. Gözlerimi kapadım. Beklemeye başladım. Ve bir şarkı mırıldanıyordum:
Kötü günler geçecek
Taram tam tam
Gri bulutlar gidecek
Taram tam tam
Görmesem de güneş orada
Tam Tam Taram
Bulutların arkasında
Tam Tam Taram
Sana elim değdiğinde
Taram Tam Tam
Evimizin bahçesinde
Taram Tam Tam
Senin kedin benim kedim
Tam T…………………………
Koşmaya başladım. Hiçbir şey düşünmeden. Bendim, yeterince yoktum zaten. Yeterince hafiftim. Yaz akşamları yenen salatalar gibiydim. Koştum, koştum, BAAMM!
Bir duvar çarptığım. Sanki burnum kırıldı. Her acı çektiğimde yaptığımı yaptım; nefesimi tuttum, pantolonumun cebinde tırnaklarımı bacağıma geçirdim… Ve yere yığıldım. Renkler, kokular ve sesler… önce karıştı… sonra çok uzağa kaçtılar.
Çok yüksekteyim… bir dağın zirvesinde… uçurum var… biraz ileride… iyice gerildim… ve koşmaya başladım… biraz sonra… seni unutacağım… birazdan… işte… son adım……… BAAMM!
Takıldım ve yere kapaklandım. Gülmeli miyim bilmiyorum.
Gülmeli miyim bilmiyorum.