Keşke başka olsam. Başka biri değil, şarkı olsam. Keşke herkesin sevdiği bir şarkı olsam. Binlerce insanın detone bağırdığı bir anda olsam, biraz orada kalsam. Ama kimse beni görmese, varlığımı hissetmese.
Keşke cesur olsam. Kılıcın cesareti değil, kalemin cesareti değil ağacın cesareti olsam. Yaprak döktüğümde üşümesem, baharın kokusuyla yetinmeyi bilsem… Ve büyüsem, büyüdükçe büyüsem. Güçlü olsam.
Keşke masal olsam. Ne olursa olsun mutlu sonlansam, dere tepe düz gittsem, kaf dağını bi’ görsem….
Keşke güzel olsam. Herkesin bakacağı kadar değil, kırışma korkusu ile yanarak değil, burnum kalkacak kadar hiç değil… Sadece kedim gibi yaşsız, makyajsız, hesapsız, beklentisiz, farkında bile olmadan güzel olsam.
Keşke bilge olsam. Her şeyi bilmesem de bildiğim kadarını gerçekten bilsem, bildiğimi gerçekten sevsem. Sadece sevdiğimi bilsem. Şüphe değmeden bilsem, şüphe etmeden sevsem.
Keşke yeniden doğsam. Başa dönmeden, bir kez daha çocuk olmadan; kalbimdeki yükleri bırakıp, kaybettiklerimi yeniden toplayıp, kırıklarımı onarıp kimse farketmeden yeniden doğsam.
Keşke mutlu olsam. Bazı anlarda, küçük şeylerde, hayaller ve tatlı anılarda değil; düşünüp taşınmadan, ölçüp tartmadan, kendimi yoklayıp matematiğini yapmadan, başkalarının kötülüğünü duyup da şükretmeden… Uyandığım an şartsız mutlu olsam, o modda takılsam.
Keşke bir ada olsam. Her an tuzlu sular vursa bedenime, karalardan uzak ve mavilere yakın dursam.
Keşke basit olsam. Kafam karışmasa, aklım düşmese, kurmasam, kurgulamasam, sorgulamasam, yargılamasam, zorlamasam, anlamasam, yorulmasam…. Öylece ve astarsız çocuk olsam.
Keşke unutulması gereken kendi kendini unuttursa, bırakılması gereken kendini bıraksa, sorulması gereken kendi cevabını bulsa, aranması gereken arasa, yaşanması gerekenler kendini yaşanmış saysa…
Keşke az olabilsem. Çok olmaya koşturulmasam, birinin çoğu olmayı beklemesem, çokluğu hiç düşünmesem, çok sevilmeyi istemesem ve çok sevmesem.
Keşke bir şarkı olsam. En azından dinlenir yanım olsa.