Lanet olsun! Kafayı yedirteceksin bana. Deli olucam, çıldırıcam. Elimde direksiyon, yollarda dolanıcam… Ne olucam?

Sıkıntı içime işledi… ta içime… daha içime… en dibime. Kalbim sıkıştı, beynim sığlaştı. Çok şeyden nefret ettim seni bunca yerleştirirken içime. Su oldun, ırmak oldun. Sırçaydın ve hep öyle kaldın.

Hata yaptım. Aptallıktan değil, biraz bilerek yaptım. Hata yapıyor olduğumu biliyordum yani. O yüzden devamı yoktu ya, orada kaldı her şey. Ama o denli de akıllı değildim ki…

İlk, kapılar çaldı. Dinamitlerle açtım. Bir kol fırladı, elinde bir mesaj düştü önüme:

“hata…”

Kalktım, kızdım, oturdum, daha çok kızdım, kalktım. İspatlamak için bir şeyler götüme kaş göz yaptım. Yapamadım. Daha çok kızdım, oturdum. Kalktım, tıkındım. Yemek unutturur, sakinleştirir bazen beni. Bir domuzdu yediğim; koca göbek, ablak surat sırıtıyordu. Dudağında bir sırıtma.

Çenesinden yemeye başladım, boyuna gülüyordu.

Oturdum. Düşünmeye başladım. Akıllı da değildim ki… İşte o an düştüm…

HER ŞEY UZAKLAŞTI…..

Hey! Heeey!

Duyuyor musun?

HeeeeEEEEEEY!

Kendimi defalarca ispatlamaya çalıştım kendime. Yetmedi, bu kuyudan çıkamadım. Yetmedim. Kimse görmesin diye kumlar attım üzerime, bir çöl kum… Kurudu, çamur oldu bütün çöl kumu, kör kuyu oldum. Sen suydun, ırmaktın… Sen hayrattın… ben hayran. Düştüm.

Düşerken

                        t

                          a                                               m

                                   a                                     i          s

                                     ş                                  d          a 

                                       a                                l           n

                                         ğ                             e           d 

                                           ı                           s            ı

                                             l                        k             m

                                               a                    ü

                                                r                   y

                                                 a seni andım 

İçim kavruluyor. Öyle kötüyüm. Dostum yok… ailem yok… evim de. Hayallerim var hala; dolu dolu, buram buram, yalan yanlış, sıcacık. Şarkılarım var, sözleri anlamsız. Anlamsız işte, birleşmiyor. Bağır çağır söylüyorum. Yankılanıyor kuyuda, yüzüme çarpıyor, sözleri anlıyorum. Beni ağlatıyorlar.

Böcekler seviyor beni. Isırmıyorlar. Bazen kulağıma kaçıyorlar o kadar. Kızmıyorum, kızamıyorum. Onlar kulak ne bilmezler ki… Geçenlerde bir solucan buldum yanıbaşımda, ölmüş. Ben öldürdüm sandım, ağladım, sular yükseldi.

Görmem de zayıfladı, karanlık malum…

Ben öldürmüşümdür zavallıyı.

Galiba yakında köstebek olacağım…

Hala okuyor musun?

Nefes almakta zorlanmaya başladım, daha az şarkı söylemeli.

Annemi çok özledim. O beni severdi. Bağırdım diye kızmazdı bana. Öperdi, koklardı. Ona kabakçekirdeği alırdım, çok severdi. Babama sinirlendikçe çıtlatırdı hırslı hırslı. Onu ben öldürmedim…

Rüyalarım siyah-beyazlaşmıştı önceleri ama artık hiç görüntü yok. Kör oldum galiba. Belki de henüz değil. Bilmiyorum… kör oldum mu? Peki ya solucan, onu görmüş müydüm? Yoksa sadece dokundum ve beynim mi birleştirdi görüntüyü?

Giysilerim çürümeye başladılar. Nem kokuyorlar ve ben nem kokusundan nefret ederim. Ama alıştım. Önceleri üzerimdekileri çıkarıp atmaya karar vermiştim, sonra böcekler aklıma geldi. Nereye gittiklerini bilmiyor onlar, korktum… neme lazım.

İşte böyle… Hayat pek heyecanlı değil burada. Anlatacak önemli bir şey de yok. Monoton… Sıkılmışsındır herhalde.

Bunu düşünerek, bunları bir mektuba yazıp sana yollamayacağım. Zaten istesem de yollayamayacağım. Sen hiç okumayacaksın. Sen bunları bilmeyeceksin. Hayal… hayal kuruyorum yine. Her nasılsa yazabileceğime inandırdım kendimi, adresini hiç bilmeden yollayabileceğimi kurdum kafamda. Tabi arada bir yerde buradan çıkabileceğimi hayal ettim. Ki ben buradan çıkınca da bitmiş olacak mektubun anlamı… Bir yolunu buldum işte hayal ederken. Senin beni düşüneceğin hayalini kurdum, beni görmek isteyeceğin, omuzumda ağlayabileceğin hayalini kurdum.

Görüyorsun ya. İşte bu benim. Beş para etmez, bencil, sahtekar bir hayalciyim…

Lanet olsun! Kafayı yedirteceksin bana. Deli olucam, çıldırıcam. Elimde direksiyon, yollarda dolanıcam… Ne olucam?

Post navigation

Leave a Reply