Gökyüzünü araya aldık. Aman ha sorulursa, “üzerimizde değil aramızda gökyüzü” diyebilmek için. Korkmaya niyetlendik ve korktuk zaten. Çok uzun zamandır hazırlamıştık korkuya kendimizi. Şu bedeni taşıyamama korkusu bu. Deli olma korkusu, beden sağlamken yönetebileceğiniz bir ruhun olmaması korkusu. Ölüm korkusundan çok daha beter bir ölememe korkusu.
Kötü şansı önümüze aldık ve anlaşmaya vardık. Anlaşmamızı biraz cam kırığı yiyerek kutladık. Ödemeyi gastrit sancımla peşin yaptım.
“Biz” diye hitap etmeye başladık kendimize, herhangi bir psikiyatra gitmeden farkına varmış olmak için tüm sorunların. Sorunların farkına vardık ama hemen çözmeye çalışamazdık. Kaynakların kötü kullanımına engel olmak için hepsini şimdilik bir kenara bıraktık. Sorun çözmeyi iyice öğrenene dek orada kalacaklar. Biz, alt seviyedeki sorunlarda staj yaptık. Oturup kendimiz sorun uydurduk, konu komşudan borç aldık. Çözdük ve tam zamanında teslim ettik çözümleri. Göğsümüz kabardı tabi ama niyeyse yüreğimiz daraldı.
Biz birarada olmaktan sıkılırız bazen. O zaman ne mi yaparız? Hiçbir şey. Yapamayız. Ayrılamayız, birbirimizden başka hiç kimsemiz olmadığını birkaç kez gördük. Birarada kalmak zorunda olmak çok kötüdür. Fırtına çıkar bu durumda hep. Biz fırtınada birbirimizin omuzunda ağlayamayız çünkü bu fiziksel olarak imkansızdır.
Bizi de biz mi uydurduk acaba bunca kötü hissetmemek için kendimizi? Daha önce de başkalarını uydurmuştuk. Onları var sanmıştık ama koyduğumuz yerde bir daha bulamamıştık. Ama daha önce uydurduklarımız gerçek insanlardı, sadece gerçekte yaşamıyorlardı. Bu duruma gülmüştük her defasında ama hiç komik değildi. Gelecek sefere yine güleceğiz… tabi ki… bu çok sağlıklı bir şey.
Bundan sonra ne mi yapacağız? Eğitimimizle ilgili bir kaç sorun var. Özellikle gerçek bir usta bulmak konusunda, ustalarımız ya çok yaşlı ya da başka, doğal olmayan sebeplerle patır patır ölüyorlar. Bu ölümler eğitimimizi aksatıyor tabi ve az sayıda hayatta olanın da talep nedeni ile programları yoğunlaştı, bir sürü başka işleri var bize çok nadir zaman ayırabiliyorlar. Yaptığımız hesaba göre, bu şartlarda 48 yaşımızda ancak ergenlik sorunlarımızı çözüyor olabileceğiz ve eğitimimiz asla bu ömre yetmeyecek. Bir kenara attığımız dosyalar o denli kabardılar ki üzerimizde korkunç bir psikolojik baskı yaratıyorlar. Neyse iyi giden şeyler de var. Mesela kötü şansla olan anlaşmamız harika işliyor.
Ama bir keresinde her şey yoluna girer gibi olmuştu. O zamanlar harika ve genç bir usta ile çalışıyorduk. Kötü şans geldi, onu da o aldı ve gitti. Kötü şansın zamanlamasının ne kadar doğru olduğunu o zaman farkettik. Kötü şansı çok içten taktir ettik.
Gökyüzünün öbür yanında, sen bunca zaman ne yaptın? Yıllardır senden haber bekliyoruz. Ama aramadın… arasaydın zaten kötü şansla olan anlaşmamız bozulurdu. Yüklü bir tazminat ödemek zorunda kalırdık. Tahminimizce icra yoluyla annemizi alırdı. Anlayacağın aramaman o kadar da kötü olmadı. Sensiz olamaz olduk bir aralar, yerine bir şey koyamaz olduk. Dosyaların üzerine hep senin dosyanı koyar olduk, hep ona bakar olduk çözme umudumuz olmadan. Dosyadaki her şeye saatlerce dokunur olduk. Bir koku numunesi vardı dosyada ancak yıllar içinde bozuldu. Geçen gün inatla kokunu hatırlamaya çalıştık, hatırlayamadık.
Pek çok özledik seni. Uzun zamandır buna engel oluyorduk ama kokunu dahi unutunca paniğe kapıldık. Belki yine eskisi gibi dikkat çekmeye çalışır olduk. Orta okuldaki halimizi (bkz. Dosya no:19, “Herkes Bana Baksın”) bilmezsin sen, ne kadar da komiktik…
Aramıza bir gökyüzü aldık, gökyüzünün altına sığdıramadık seni. Sensiz şu birkaç sene zar zor dayandık. Bu yıllarda en iyi korkmayı öğrendik; ölememekten korkmayı. Sonra sorun olmayı öğrendik. Yüzlerce dosya sorun olduk ve dosya olmayı öğrendik. Tabi ki bu durumu hiç sevmedik ve kötü şansı…