“Bir bulutun peşinden uzaklaşacaksın. Öyle gri, korkunç bir bulut olmasın… bembeyaz, pamuk gibi, bulut gibi bir bulut. Sen giderken hiç korkmayacağım, biraz üzüleceğim.”

Yumuşacık saçları var, yumuşacık elleri ve yumuşak gülümseyişi… özleyeceğim ama biliyorum ki elleri hep yumuşacık kalacak.

Küçüktüm başka biri, başka bir bulut ile giderken… Her şeyi tam hatırlamıyorum artık. Halbuki yıllarca her korktuğumda, her yalnız kaldığımda, her ağladığımda gözümün önünden geçerdi o hatıra; o bulut, o koku, o renk, o acı, o vazgeçiş, o terkediş, o hayal kırıklığı, o tutunamayış, o yalnız geri dönüş… Bir tek şey kaldı bana; hayat boyu taşıyacağım bir his, hiçbir dilde adı olmayan. Her ayrılıkta kalbimi sıkıştıran.

Ayrılıktan kaçmalı….

Bulutları korkuyla izlemeye alışmış, güvensizleşmiş bir beden, bir ruh kal demez ki gidene. “Gitme”, demez, “yanımda hayal kur, yanımda mutlu ol. Bencillik değil benimki, ama yine de benim yanımda dur. Mecbur kılmaktan söz etmiyorum seni, dilediğin kadar özgür kal ama bırak göreyim seni. Çünkü sen bir aşktan, bir umuttan, bir hayalden daha güzel kokuyorsun, daha çok huzur veriyorsun.”

“Neden gidiyorsun?” demez benim gibi biri, çünkü onun dünyasında artık ‘gitmek’, terk etmek demek değildir…

Çok ağlamadan, çok anlamadan, çok büyümeden, çok da yaralanmadan bitirilebilir artık yaşam. Hiç de kafir olmadan. Bir bulutun ardından gidenlerdir kıskandıklarım. Mutlu varsaydıklarım, sebep sormadıklarım, artık kıskançlıktan merak etmediklerim ama dönerse ne yapacağımı bilemediklerim. Hepsini giderken izlediğim için ve her yalnızlıkta hesap verdiğim için kendime, hep bir bahaneye ihtiyaç duyacağım. Her seferinde farklı biri için farklı bir bahaneye… yorucu.

Artık itiraf vakti geldi; Ben aramadım. Ben hiç uğraşmadım. Hiç toprağıma sahiplenmedim, hiç onurum için savaşmadım, hiç aşk için yara almadım. Ben hiç kutsanmadım, madalya almadım, taçlanıp onurlandırılmadım. Hissettirmiyor olmaktan hiç korkmadım, bir tek şeyi kalpten reddettim: bembeyaz, pamuk gibi, bulut gibi bulutu… Adı her an değişebilir, hiçbir dilde adı yok. Ayrılığın gölgesine saklanmamış, cesur ve cazibe yüklü bulut. Ben, belki tüm bulutlarla savaşırdım ama her zaman beni yenerlerdi. Kendim göz yumdum bulutlarla gidenlere, o denli korkaktım. Ben hiç beyaz olmadım, yumuşak olmadım, bulut olmadım.

Şimdi sen, yeni bir bahane bulmaya zorlarken beni, belki yorgunluktan, belki delilikten, belki sadece biraz zaman kazanabilmek için direniyorum rüzgarın getirdiği bulutlara: Beni rahat bırakın! Gitmesiyle terk etmesi arasında hiç fark yok!

Bir defalık bana ayrıcalık sağlanacağına dair bir umudum yok.

Senin yumuşacık sevgin, belki bugün belki yarın gider ama hiç farkı kalmayacak öncekilerden… bir bulutun peşinden gidecek… boşluk hep boşluk, yokluk hep yokluk, yalnızlık hep aynı.

Beni acı çekerken duymuyorsun, beni görmüyorsun, beni bilmiyorsun çünkü ben çoktan kabullendim hayatı ve çoktan terk ettim onurumu. Giderken geride neler bıraktığını bilmek daha mı mutlu ediyor seni? Kötü bir film gibi her şey… Gökyüzü boş kalsın istiyorum. Ama boş değilse, kader deyip geçebiliyorum, alışmaktan başka yapacak bir şey yok.

Gerçek bir kahraman olduğuna inandırılan bir çocuğun kaprisi gibi ısrarla ve inatla ne yaşanacaksa yaşayacağım. Terminolojide doğru, hayatta hiç olan yeni aşklar yaşayacağım… Bu çağda koca bir top ateşi kadar barbar aşklar. Hepsi yalnızlığımın arkasında saklı duracaklar. Çünkü başka hikayeleri, farklı bahaneleri var hayatın uyum sağlamam gereken. Hepsi sonunda bulutların ardında kaybolacaklar ama yine de yeni bir hikaye bende kalacak. Hiç çıtımı çıkarmayacağım, neden vazgeçtiğimi gayet iyi biliyor olacağım.

Post navigation

Leave a Reply