Brief shaming

How a bad brief finds its way into a creative shop if it needed to be precise to deliver the best job? Think about other industries; even if the customer does not have any knowledge about what (s)he is seeking for, or trying to explain it very badly, a good sales person can easily navigate […]

Read More

Ebedi gurbet

Bir şarkının da dediği gibi ‘Değişiyoruz ve aynı kalıyoruz’. Bugün yirmi beş yıl önceki bir arkadaşımdan aldığım e-posta yıllarca kendimle uğraşıp değiştim sandığım bir konuda suratıma bir baba tokatı gibi çarptı. Yasemin’in sözleri ile ‘Sen çocukluğumuzda biraz zordun; kırgınlıkların, hassasiyetlerin vardı. Bazen alay ederken, bazen dalgayla kalkan yapar bizleri zorlardın. Ergenlik dönemiydi gerçi o zamanlar ama herhalde […]

Read More

İyi mühendis, kötü yazar

Şu Tanrı, iyi mühendis. Allah için ne yaptıysa epey iyi yapmış, muazzam bir çeşitlilik içinde ve adaptasyon yeteneği yüksek bir evren. Gururla yarattığı insanoğlu da üstün bir organizma ama tabi Tanrı ile kıyaslayınca çok primitif ve zayıf. Yine de inanılmaz bir büyüme gayreti var. Her şeyimiz büyüme üzerine; toprağımız, ülkemiz, hayvanlarımız, servetimiz, şirketlerimiz, çocuklarımız, mutluluğumuz, bilgimiz, […]

Read More

Cennet teorisi

Cennet teorim bilimsellikten uzak. Mantıklı yaşamaya çalışan kimseye hitap etmeyecek. Benim için ise değerli çünkü ‘evrende hiçbir şey yok olmaz’ saçmalığına inanıp da sonra birilerini gömüverince cennete inanmaya başlayabiliyor insan. Yoksa ya her şeyin bal gibi de yok olabileceği gerçeği ile burun buruna bir ömür yaşayacaksın ya da reenkarnasyona sardırıp ağır mesailer yapacaksın. Ben de öyle […]

Read More

Ödevini unutmak

Geçen hafta ödevim hayatımı toparlamaktı, tüm tökezlediğim yerlere dönüp bir kez daha denemem gerekiyordu. Bu kez duygularımı harcamadan, bastırmadan, kendime kızmadan, kafamı kırmadan. Azıcık mantıklı çenemi susturup ne hissettiğimi duymam gerekiyordu. Duymam, dinlemem, dinlediğimi anlamam, anladığımı değerlendirmem, değerlendirmelerimi ifade etmem…  Ya da tam tersini yapacaktım. Tüm sinir krizlerime, hönkürerek ağlamalarıma, ciyak ciyak bağırmalarıma dönebilirdim; gidip kendi başımı […]

Read More

Rüzgarı sevmek

Yaprak dökerken rüzgarı sevmek… Neye direniyordun? Neyi korumaktı gayen? Neye sahiptin ki, kaybettin? Yapraklarını o pek sevdiğin rüzgardan koruyamadın. Rüzgarı sözlerinle ikna edebilir miydin? Onun hiddetini yumuşatabilir miydin? Gücüne karşı nefessiz kalmadan, kalbin patlayacak gibi atmadan konuşabilir miydin?  Ne yapacaktın, hayallerindeki gibi kanatlarını açıp güneye, rüzgarın yumuşayacağı bir yere mi kaçacaktın? Hayalin bile hayal değil; […]

Read More

Keşkelerim tükense

Keşke başka olsam. Başka biri değil, şarkı olsam. Keşke herkesin sevdiği bir şarkı olsam. Binlerce insanın detone bağırdığı bir anda olsam, biraz orada kalsam. Ama kimse beni görmese, varlığımı hissetmese. Keşke cesur olsam. Kılıcın cesareti değil, kalemin cesareti değil ağacın cesareti olsam. Yaprak döktüğümde üşümesem, baharın kokusuyla yetinmeyi bilsem… Ve büyüsem, büyüdükçe büyüsem. Güçlü olsam. […]

Read More

onaltı

Beni sefil ettin ve sonra da gözden çıkarıverdin. Bu en kolayıydı. Anlıyorum. Üstelik mutlusun, üstelik ne çok mutlusun ki benim de mutlu olmam gerektiğini varsayıyorsun. Bu neden yazdığımı bilmediğim ve sonunda da hiçbir şey yazamadığımı düşüneceğim kimbilir kaçıncı cümle. Seni özlüyorum ve hislerimin herhangi bir tarifi yok sana anlatabileceğim. Zaten artık dinlemiyorsun. Beni suçlamıyorsun, beni […]

Read More

onbeş

Biliyorum, uçurumun kenarındayız. İkimiz. Burada, yanyanayız. Ayakucumuzda taşlar yuvarlanıyor aşağıya. Aşağıda denize ulaşıyorlarsa bile biz onların sesini duymuyoruz. Biliyorum. Senin korktuğunu da biliyorum. Farkındayım. Yanyana olduğumuzun da farkındayım. İkimiz. Burada, uçurumun kenarında. Seni bırakmayacağım. ‘Bırak’ desen de şimdi asla bırakmayacağım. Sen korkuyorsun. Biliyorum. Tüm gücümle, tüm bedenimle seni tutacağım. Ben çimenlere yapışacağım ve de sana. […]

Read More

ondört

Kim bilir kaç yaşımdaydım… kıpkırmızı olmuş suratımla, saatlerdir koşuyordum. Hiç bitmeyecekmiş gibi geliyordu. Göbeğimi taşımak yoruyordu beni. Şüphesiz bu kadar şişman olmasaydım onlar gibi oynayabilirdim her oyunu. Israrla koşuyordum, hiç bitmeyecekmiş gibi geliyordu. Kimseye yetişemiyordum… hep ebe… Sonra durup gülümserken gördüm onu, beni bekliyordu… Kolundan yakaladım: – İstemeseydim asla yakalayamazdın beni, dedi. Biliyordum. Söylemese olmaz […]

Read More