onüç

İnanılmaz bir şey hayat… Ne aptal bir laf bu değil mi? İnsan arada bir bunu söyleme ihtiyacı duyuyor. Ne bileyim, ne kadar her şeye açık olduğunu düşünsen de, ‘eğitimli’ olsan da, pek çok şeye “hayat bu!” diyebilsen de bir an geliyor, şöyle bir bakıyorsun ki her şey garip bir hal almış. Daha önce hiç düşünmemiş […]

Read More

oniki

1.     Sahne DEKOR: Tamamı ile siyah bir sahnenin ortasında dev boyutta bir beynin iki lobu (sahnenin dışından geldiği belli olan televizyon sesleri. Sürekli değişen seslerden birinin kanal değiştirdiğini anlarız. Kısa süre sonra televizyonun kapanması, elektrik düğmesinin kapanma sesi ve sonra sessizlik) SOL LOB: Uçamıyorum ama düşebilirim. SAĞ LOB: Ne tip bir argüman bu? SOL: Öylesine. […]

Read More

onbir

Soğuk ve kesici bir aletti elinde tuttuğun. Bir çocuğun elinde tutmasının yasak olduğu bir bıçak; parlak ve keskin… keskin ve acımasız…. acımasız ve kibirli… kibirli ve güçlü… güçlü ve hükümdar. Bir boş anı yakalamaktı tek amacın. Bazı şeylerin gözden kaçabileceği suskun bir saniye; durgun ve kısa, kısa ve önemsiz, önemsiz ve küskün, küskün ve savunmasız, […]

Read More

on

“Bir bulutun peşinden uzaklaşacaksın. Öyle gri, korkunç bir bulut olmasın… bembeyaz, pamuk gibi, bulut gibi bir bulut. Sen giderken hiç korkmayacağım, biraz üzüleceğim.” Yumuşacık saçları var, yumuşacık elleri ve yumuşak gülümseyişi… özleyeceğim ama biliyorum ki elleri hep yumuşacık kalacak. Küçüktüm başka biri, başka bir bulut ile giderken… Her şeyi tam hatırlamıyorum artık. Halbuki yıllarca her […]

Read More

dokuz

İki kapı vardı. Biri dışarıdan, ikincisi içeriden açılıyordu. İlkini açmadan önce iki kapı olduğunu bilmek mümkün değildi, ya da ikinci kapının dışarıdan açılamayacağını bilmek. Aslında, şu anda bile kesin bir yargıya varabilmek imkansız. Belki başka kapılar da vardır. Belki de her biri farklı kilit mekanizmasına sahip sonsuz kapı vardır. Belki ikinci kapı istediğime ulaşmadan önce […]

Read More

50 cm

Bu gece inanılmaz güzel bir dolunay var gökte, dolunay bana iyi gelmiyor ama hakkını da vermem lazım. Bu güzelliğin karşısında her zaman uykusuzluğa katlandım, katlanırım. Uykum da kaçmışken ayla da bağlantılı bir özrüm var, madem onu itiraf edeyim; Ey insanlığın aya gidebilmesi için emek sarfetmiş tüm insanlar, onların yalnız ve endişe içinde büyümüş çocukları, ve […]

Read More

15 yıl

Tam onbeş yıl oldu sen düşeli. Kimsenin kimseye yaşatıp sonra telafi edebileceği bir şey değil bu. Özür dileyerek affedilecek, öpünce geçecek, yıllar içinde hiç iz kalmayacak, yıllar sonra hatırlanıp ‘bunları da yaşamak lazımmış’ denilecek, üzüldük ama güçlendik diye düşündürecek bir şey değil. Kaba, çirkin, sivri, kesici, delici ve kötü bir şey. Hala kabuslarıma giren, tatlı bir […]

Read More

Caps Lock’ta kalan hisler

Bu iş artık canımı sıkmaya başladı. İnsanı uykuya yaklaştıran bir yumuşak hayalden çok kafasını kurcalayan bir takıntı oldu. Kafamı uzaklaştırmak için içtiğim bir kadeh şarabın ağzımda bıraktığı tadı sigarayla bastırdığım, dilimdeki sigara tadını kahveye buladığım, kahvenin acısını, çikolataya sardığım, çikolatanın bayıklığını suyla yıkadığım zamanlarda bile tüm bunlar on dakika sürüyor ve sonra beni yine kafamdaki […]

Read More

sekiz

Bir koşsak yola, bir çıksak… Tüm enerjimiz bitene kadar koşsak, patır patır ses çıksa tabanlarımızdan. O iğrenç asfaltın üzerinde, dalaklarımız bizi yere yıkana dek koşsak. Birbirimizin önüne geçmeye çalışmasak ama yine de tüm gücümüzle koşsak ve birimiz arkada kalmasa. İkimiz yalnız kalmasa. Senden sonra yola çıkmalı, nereye gidildiği bilinmeli. Orada tanıdık birileri olmalı. Yalnızlığa gidilmemeli […]

Read More

yedi

Gökyüzünü araya aldık. Aman ha sorulursa, “üzerimizde değil aramızda gökyüzü” diyebilmek için. Korkmaya niyetlendik ve korktuk zaten. Çok uzun zamandır hazırlamıştık korkuya kendimizi. Şu bedeni taşıyamama korkusu bu. Deli olma korkusu, beden sağlamken yönetebileceğiniz bir ruhun olmaması korkusu. Ölüm korkusundan çok daha beter bir ölememe korkusu. Kötü şansı önümüze aldık ve anlaşmaya vardık. Anlaşmamızı biraz […]

Read More